Yaklaşık 6 hafta önce, şu twiti attım:

Bu Twitter’da sıkça karşılaştığımız, anlık kararla alınmış bir sosyal medya detoksu duyurusu gibi duruyor, ancak öyle değil. Aylar önce yaptığım bir planın parçası.

2-3 yıldır derin düşünme ve odaklanma becerimi kaybettiğimin farkındaydım. Uzun vadeli planlar yapamıyor, hep günü ve haftayı yaşıyordum. İşim söz konusu olduğunda odaklanma problemi yaşamıyordum, çünkü işleri bitirmem gereken bir zaman dilimim oluyordu. Yine de kendimi verimsiz hissediyordum. Günde 3-4 saatlik odaklı çalışmayla bitirilebilecek işleri ben 8-9 saate yayıyordum.

İş dışında yapmak istediğim bir sürü şey varken, bunları yapacak zamanım yoktu. Bu konular üzerinde uzun vadeli planlar yapmak istiyor, fakat bir türlü harekete geçemiyordum. Olur da gün içerisinde boş kalırsam, zihnimi türlü düşünceler kaplıyor, çok alakasız konuları aynı anda düşünüyordum.

Beynim eskisi gibi çalışmıyordu. Başlarda bunun büyümenin bir doğal sonucu olduğuna kanaat getirdim. Bir eş ve bir baba olmak kolay değildi. Fakat durumdan da hiç memnun değildim.

Konu üzerine okumalar yapmaya başladım. İnternetin beynimiz üzerindeki etkisi nedir?, Odaklı çalışmayı nasıl sağlarız?, Telefonda az zaman geçirmeyi nasıl sağlarız?, zaman yönetimi ve planlama konusunda kitaplar okudum. Bu sorulara cevaplar almış olmama rağmen harekete bir türlü geçememiştim. Sürekli denemelerim oldu ancak cılız kaldılar. Bu kitapları yazının sonunda listeleyeceğim.

2021 yılının başlarında, pandeminin de verdiği sıkıntıyla kesin adımlar atmaya karar verdim. Nisan-Mayıs aylarında hayatımdaki tüm dikkat dağınıklığına sebep olan şeylerden olabildiğince kurtulacaktım. Daha fazla kitap okuyacak, yazı yazacak, yan proje yapacak ve en önemlisi daha fazla zihnimi boş bırakacaktım.

Her problem çözümünde olduğu gibi, ilk önce analiz ve tespitle başladım. Günde neye ne kadar vakit ayırıyorum? Günüm nasıl geçiyor?

Apple’ın işletim sistemlerinde Screen Time adında bir araç var. Gün boyu hangi uygulamaya ne kadar vakit ayırdığımızı belirtiyor. Buradaki verileri 1 hafta boyunca gün gün not ettim. O gün yaptığım diğer işleri de kabaca not ettim.

Günde 11 saatim ekran başında geçiyordu. Bunun 7 saati bilgisayar, 4 saati de telefondaydı. Ve günde en az 3 saat sosyal medyaya vakit ayırıyordum. 1-1,5 saat YouTube mutlaka oluyordu. Durum vahimdi. Ancak daha da kötü olan, bu sosyal medyaya ayrılan vakitlerin hepsi güne yayılan 3-20 dakikalık seanslardan oluşuyordu.

Eğer her boş vakitte (kod derlenirken, markette sıra beklerken, suyun kaynamasını beklerken) eliniz sosyal medyaya gidiyorsa, beyninizin yapısı değişmiştir

İlk yapılacak şey belliydi, sosyal medyayı tamamen hayatımdan çıkartmak. Bu yönde adım atmadan önce Cal Newport’un Pürdikkat kitabında bu konu ile ilgili yazdıklarını okudum. Eğer her boş vakitte (kod derlenirken, markette sıra beklerken, suyun kaynamasını beklerken) eliniz sosyal medyaya gidiyorsa, beyninizin yapısı değişmiştir diyordu. Ve bunu geri döndürmenin çok zor olduğunu, aylar sürecek bir süreç olduğunu anlatıyordu. İlk adımda sosyal medyadan kesin olarak, öyle 1 günlüğüne değil, 30 günlüğüne ayrılmak gerekliydi. Eğer eksikliğini hissediyorsanız kontrollü olarak geri dönebilirsiniz diyordu.

Ben de buna karar verdim: Ramazan ayının başında en çok vakit ayırdığım sosyal medya olan Twitter’dan uzaklaşacaktım.

Yazının başındaki twiti attıktan 1 ay sonra her şey düzeldi demek çok isterdim, ama öyle olmadı. Gün içerisinde elim sürekli Twitter’a gidiyordu. Uygulamayı silmiş olmama rağmen browserdan giriyordum. Bunu görmek beni daha kararlı kıldı. Sene başında aldığım Freedom diye bir appi tüm cihazlarıma kurdum. Freedom, girmek istemediğiniz siteleri/appleri, belirlediğiniz bir çizelge içerisinde bloklayan bir servis. Sabah 7’den gece 11’e kadar Twitter’a yasak koydum. Aynı şekilde YouTube’a da sabahtan akşama kadar yasak koydum.

Gün içerisinde gördüğüm twitleri açmak istesem de, bloku kaldırmadım ve yasaklara tam anlamıyla uydum. 1 hafta sonunda düşünme ve odaklanma konusunda iyileşmeler görmeye başladım ancak bu sürecin eskiye dönmesinin 6 ay - 1 sene süreceğini tahmin ediyorum.

Şu an tamamen yasaklamanın üzerinden 2 hafta geçti. Twitter’ı, orada konuşulan konuların hepsini kaçırdım. Hiçbirini aramıyorum. Arkadaşlarla muhabbet sırasında bahsi geçiyor, ve neredeyse hepsi bilmeseydim olurmuş diyeceğim meseleler. Twit atıyorum, bir video ya da yazı yazdığımda bunun duyurusunu Buffer üzerinden yapıyorum, ancak akışı kesinlikle okumuyorum. Yalnızca gece 11’de Twitter’a girerek bir mention vs. gelmiş mi diye bakıyorum.

Google Reader kapandığından beri kullandığım RSS servisi Feedbin, Twitter hesaplarını takip etme özelliğini de içeriyor. Faydalı içerikler paylaşan ve belli konular dışında Twitter’ı kullanmayan hesapları da RSS uygulamama ekledim.

Gün içerisinde akışı bozan mini sosyal medya ziyaretlerini kaldırmış oldum. Peki kalan zamanı nasıl planlayacağım? Bence en zor kısım bu, zira her bağımlılıkta olduğu gibi, bıraktığınız şeyin yerini anlamlı başka şeylerle doldurmanız gerekiyor.   İlk olarak odaklı çalışma kısmını iyileştirmek istedim. İşleri dikkat dağınklığı olmadan, bloklar halinde yapmak istiyordum.

Odaklı Çalışma (Aynı anda tek iş yapma)

Kabul edelim, beynimiz aynı anda birden fazla işi yapmaya müsait değil. İşlemcimiz tek çekirdekli. Geçmişte verimli olabilmek adına markete giderken podcast dinlemem, spor yaparken sesli kitap okumam gerekiyormuş gibi düşünür, beynime anlamsız baskı yapardım. Okuduğum her biyografide, büyük işler başarmış insanlar bunun aksi bir şekilde çalışıyordu. Çalışırken müzik dinlemiyorlardı, gün içerisinde blok halinde 3-4 saat aynı konu üzerinde çalışıyorlardı. Pürdikkat kitabı bu konuda sürüyle örnek veriyor. (Bu yazıdan bir tavsiye alacaksanız, Pürdikkat’i okumanızı tavsiye ediyorum)

Ben de bu yönde günümü planlamaya önem verdim. Sabah toplantısından sonraki 3 saatte, o gün şirkette yapmam gereken işlere odaklanıyordum. Canım sıkıldıkça tüyebileceğim bir serotonin kaynağı olmayınca bunu yapmak kolaylaştı. Oğlum bu zaman diliminde arada benim yanıma gelse de, tek odağım bu olduğu için fazla dikkat dağınıklığı yaşamadım.

Bir faydalı teknik de Theodore Roosevelt’in üniversite yıllarında yaptığı gibi, zaman kısıtlaması koymak oldu. 2 saatte biteceğini tahmin ettiğim bir iş için 1 saatlik bir kısıtlama koydum kendime. Bu sayede o işi bitirmek için daha etkili yollar keşfedebiliyorum, daha etkili bir yol düşünemiyorsam da elim hızlanıyor. O zamanın ve mekanın kaybolduğu, ve sadece işe odaklandığım “flow” haline çabuk geçiyorum.

Bu 3 saatlik iş bloğundan sonra kahve molası geliyor. Öncesinde odaklanmam gereken zamanlarda “önce bir kahve yapayım” düşüncesi olurdu. Benim kahve yapmam da uzun sürdüğünden, önce bir 15 dakika burada kaybediyordum, sonra da 2 şey oluyordu: kahveyi içerken işe odaklanamıyordum, ya da kahvem soğuyordu.

Artık kahveyi yaptıktan sonra bir mola veriyorum. Oğlumla oyun oynuyor, ya da öyle bir manyak gibi hiçbir şey yapmadan koltukta oturuyorum.

Sabah yaptığım odaklı çalışma sayesinde o gün yapmam gereken işler büyük oranda bittiğinden, günün geri kalanı son kalan işlere, code review ve toplantılara kalıyor. Bunları da bitirmişsem 30 dakika - 1 saatliğine kitap okuyorum ya da RSS uygulamamı açarak takip ettiğim bloglarda yeni yazılar var mı diye bakıyorum.

Mesai sonrasında da ailemle vakit geçiriyorum. Akşam oğlum uyuduktan sonra kitaplara, hazırladığım videolara ya da yan projelere vakit ayırıyorum.

Gün sonunda bir sonraki günün planını yapmak çok önemli. Günü planlamayı sabaha bıraktığımda iyi olmuyor. Sabah kalkınca yapılacakların belli olması odaklanmamı arttırdı. Gece de daha rahat uyumamı sağlıyor. Henüz geceden planlamayı alışkanlık haline getiremedim. Arada kaçırdığım günler oluyor.

Uyku Düzeni (8 Saat Uyuyun)

Gereksiz boşluklardan kurtulduk, aynı anda tek işe odaklandık ve işleri bloklar halinde yaparak odak egzersizlerini de ekledik. Sırada uyku düzeni var.

Uyku konusunda bildiğim her şeyi Matthew Walker’ın Why We Sleep? — Niçin Uyuruz? kitabından öğrendim diyebilirim. Uyku konusunda son 200 yılda yapılan araştırmaları yalın ve akıcı bir dille anlatıyor. Daha sonra konu üzerine başka bir kitap daha okudum. Walker'ın kitabındaki her bilginin %100 doğru olmadığına kanaat getirdim ancak temelde anlattığı her bilgi faydalı ve ciddi araştırmalara dayanıyor.

Çok nadir görülen bir gene sahip değilseniz (ki değilsiniz), günde 7-9 saat arası uyumanız gerekiyor. İdeali 8 saat. Ve bunu aksatırsanız tüm beyin fonksiyonlarınız azalıyor, ölümcül hastalık riskiniz (kanser, kalp krizi, alzheimer gibi) çok yüksek oranlarda artıyor. Kafein alımını öğleden sonra durdurmanız gerek.

Ne zaman düzenli bir şekilde 8 saat uyusam, 3-4 günlük bir zincirden sonra bile odaklanma ve problem çözme becerimde dramatik bir artış gözlemledim. Kitapta da bahsedilen bir konu bu, NBA sporcularından düşünürlere bir çok insanda benzer testler yapmışlar ve sonuç benim gözlemlerimle aynı çıkmış.

Düzenli olarak kaliteli uyumak, dünyanın en zor işlerinden biri olabilir, hele bu çağda. Başarıldığında hayatınızda çok ciddi etkisi olacağı da kesin.

Dikkat Ekonomisi (Derin Düşündürmemek Kapitalizm'in En Kurnaz Planı)

Bu çağ demişken; dünya düzeninin sizi odaklı düşünmemek, plan yapamamak ve hayatınızı sorgulamaya fırsat buldurmamaya yönelik kurulduğunu düşünmeye başladım.

Her türlü eğlenceye erişimin anında olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Sürekli seyredilmesi gereken bir dizi, dinlenilmesi gereken bir müzik, oynanılması gereken bir oyun var. Dikkat ekonomisi bu kadar vahşiyken, düşünmeye vakit kalmaması da gayet normal. Düşünemeyen, odaklanamayan ve okumayan bir insanlık, sürekli tüketmeye ve yönlendirilmeye mahkum olur.

Acaba komplo teorilerine inanan tiplerden biri mi oldum diye düşünürken, karşıma Neil Postman’ın Amusing Ourselves to DeathTelevizyon: Öldüren Eğlence — adlı kitabı çıktı. 1985 yılında yayınlanmış kitap, bugünkü dikkat ekonomisinin emeklediği bir dönemi anlatıyor; televizyonun toplum üzerindeki etkisini konuşuyor. Bunu yaparken de tarihten gelerek, bundan 100-200 yıl önceki toplumdan örnekler veriyor. İçerdiği bilgi yoğunluğundan ve Amerikan toplumundan verdiğı örneklerden dolayı okuması kolay bir kitap değil. Ancak  düşüncelerimi pekiştiren ve mevcut dikkat ekonomisinden çıkmam gerektiğini net bir şekilde ispatlayan bir kitap oldu.

Bugünden başlayarak gelecekte, odaklı çalışabilen insanlar diğerlerine tarihte görülmemiş bir biçimde fark atacaklar, bu kesin. Bu konuda kendimi çok eksik gördüğümden bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorum.

Henüz dikkatimi eskisi kadar toplayamadım, bu uzun bir zaman alacak. Ancak 1 ay öncesinden çok daha iyi bir durumda olduğum da kesin. İlerleyen zamanlarda nasıl devam ettiğini de yazacağım.

Süreç boyunca okuduğum kitaplar:

- Pürdikkat (Deep Work) — Cal Newport
- Dijital Minimalizm (Digital Minimalism) — Cal Newport
- Zaman Yaratmak (Make Time) — Jake Knapp
- Televizyon: Öldüren Eğlence (Amusing Ourselves to Death) — Neil Postman
- Teknopoli (Technopoly) — Neil Postman
- Akış: Mutluluk Bilimi (Flow) — Mihaly Csikszentmihalyi
- Niçin Uyuruz? (Why We Sleep?) — Matthew Walker
- Uykunun Şifalı Gücü (The Sleep Solution) — Christopher Winter
- Yaşamını Tasarla (Designing Your Life) — Bill Burnett
- Bullet Journal Metodu (Bullet Journal Method) — Ryder Carroll

Şu anda okuduklarım veya satın aldığım ve bir sonraki okunacaklar listemde olanlar:
- Medyayı Anlamak (Understanding Media) — Marshall McLuhan
Türkçesi bulunmuyor ama kitaptaki önemli konuların derlendiği resimli versiyonu mevcut: https://www.kitapyurdu.com/kitap/medya-mesaji-medya-masajidir-amp-mcluhanin-izinde-medyayi-anlama-kilavuzu/279057.html
- Lurking: How a Person Became a User — Joanne McNeil
- Walden — Henry David Thoreau
- How to Do Nothing: Resisting the Attention Economy — Jenny Odell
- Living in Data: A Citizen's Guide to a Better Information Future — Jer Thorp